02.10.2023 Vezirköprü'nün Sanal Alemde Adresi

Köprülüler Dönemi

mehmet paşa
Köprülüler Dönemi

Osmanlı Devleti’nde görev almış vezir ailesi. Köprülüler devri, Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazam olmasıyla başlar. Köprülü Mehmed Paşa, Osmanlı tarihinde hiçbir sadrazamın padişahtan istemeye cesaret edemediği yetkileri istemiştir. Bu yetkiler, yaptıklarına asla karışılmaması, hakkında yapılan şikayetlere önem verilmemesi, devlet memuriyetlerinde yapacağı tayinlere ve azillere karışılmamasıydı. Saltanat naibesi Turhan Valide Sultan, Mehmed Paşa’nın bütün bu isteklerini kabul etti ve 15 Eylül 1656’da 78 yaşındaki Mehmed Paşa’ya mühr-i hümayun verildi. Bu şekilde II. Viyana kuşatmasına kadar 27 yıl devam eden Köprülüler devri başlamış oldu. Köprülü Mehmed Paşa devrinde Venediklilerle savaşıldı ve başarı kazanıldı. 1658’de Erdel’e düzenlenen seferin serdar-ı ekremi oldu ve bu eyaletteki ayaklanmayı bastırdı. Yine aynı yıl içinde Anadolu’daki Celalier üzerine yürüdü ve ayaklanmayı önledi. Almanya, Fransa ve Hindistan’la iyi ilişkiler kuruldu. Köprülü Mehmed Paşa, 30 Ekim 1661’de ölmüştür. Birinci vezirlere sadrazam denmesi Köprülü Mehmed Paşa zamanında başlamıştır. Köprülü Mehmed Paşa ölürken yerine oğlunun getirilmesini vasiyet etmiş ve oğlu Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın sadaretinde Almanya’ya savaş ilan edilmiş (1663), Uyvar Kalesi de fethedilmiştir. 1664’de Vaşvar Antlaşması imzalandı. Kandiye Kalesi alındı ve Venediklilerle barış imzalandı. Fazıl Ahmed Paşa 1672’de de Kamaniçe Kalesi’ni fethetmiştir. 1676’da Fazıl Ahmed Paşa ölmüştür. Osmanlı Sadaretindeki III. Köprülü, Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın kardeşi Fazıl Mustafa Paşa’dır. Fazıl Mustafa Paşa 25 Ekim 1689’da sadarete getirilmiştir. II. Süleyman, Mustafa Paşa’ya da geniş yetkiler vermiştir. Bunun üzerine ülkede büyük bir mali ıslahat yapılmış, 1960’da Belgrad fethedilmiştir. Mustafa Paşa 16 Ağustos 1691’de Salankamen Meydan Muharebesi’nde şehit olmuştur. Osmanlı sadaretindeki IV. Köprülü, Köprülüzade Damad Numan Paşa’dır. Numan Paşa, 16 Mayıs 1710’da sadarete getirilmiştir. Sadareti 3 ay 3 gün sürmüştür. Sadrazamlıktan istifa ettikten sonra birçok görevlerde bulunmuş ve 1719 yılında ölmüştür. V. Köprülü, Köprülüzade Abdullah Paşa’dır. Abdullah Paşa 1701’de vezir olmuş, 1703’de sadaret kaymakamlığına getirilmiştir. İran seferinde başkumandan iken şehit düşmüştür. VI. Köprülü, Köprülüzade Esad Paşa’dır. Esad Paşa, Fazıl Mustafa Paşa’nın küçük oğludur. Esad Paşa 1717’de vezir olmuş, 1726’da ölmüştür. Köprülüler Osmanlı Devleti yönetiminde çığır açmıştır. Köprülüler zamanında padişahlar, sadrazamlara tanımadıkları hakları Köprülülere tanımışlar ve bu sayede diledikleri işi yapabilen Köprülüler, devletin mali, idari birçok kurumunu düzene koymuşlardır.

 

Köprülüler Dönemi

Osmanlı Devleti’nde görev almış vezir ailesi. Köprülüler devri, Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazam olmasıyla başlar. Köprülü Mehmed Paşa, Osmanlı tarihinde hiçbir sadrazamın padişahtan istemeye cesaret edemediği yetkileri istemiştir. Bu yetkiler, yaptıklarına asla karışılmaması, hakkında yapılan şikayetlere önem verilmemesi, devlet memuriyetlerinde yapacağı tayinlere ve azillere karışılmamasıydı. Saltanat naibesi Turhan Valide Sultan, Mehmed Paşa’nın bütün bu isteklerini kabul etti ve 15 Eylül 1656’da 78 yaşındaki Mehmed Paşa’ya mühr-i hümayun verildi. Bu şekilde II. Viyana kuşatmasına kadar 27 yıl devam eden Köprülüler devri başlamış oldu. Köprülü Mehmed Paşa devrinde Venediklilerle savaşıldı ve başarı kazanıldı. 1658’de Erdel’e düzenlenen seferin serdar-ı ekremi oldu ve bu eyaletteki ayaklanmayı bastırdı. Yine aynı yıl içinde Anadolu’daki Celalier üzerine yürüdü ve ayaklanmayı önledi. Almanya, Fransa ve Hindistan’la iyi ilişkiler kuruldu. Köprülü Mehmed Paşa, 30 Ekim 1661’de ölmüştür. Birinci vezirlere sadrazam denmesi Köprülü Mehmed Paşa zamanında başlamıştır. Köprülü Mehmed Paşa ölürken yerine oğlunun getirilmesini vasiyet etmiş ve oğlu Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın sadaretinde Almanya’ya savaş ilan edilmiş (1663), Uyvar Kalesi de fethedilmiştir. 1664’de Vaşvar Antlaşması imzalandı. Kandiye Kalesi alındı ve Venediklilerle barış imzalandı. Fazıl Ahmed Paşa 1672’de de Kamaniçe Kalesi’ni fethetmiştir. 1676’da Fazıl Ahmed Paşa ölmüştür. Osmanlı Sadaretindeki III. Köprülü, Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın kardeşi Fazıl Mustafa Paşa’dır. Fazıl Mustafa Paşa 25 Ekim 1689’da sadarete getirilmiştir. II. Süleyman, Mustafa Paşa’ya da geniş yetkiler vermiştir. Bunun üzerine ülkede büyük bir mali ıslahat yapılmış, 1960’da Belgrad fethedilmiştir. Mustafa Paşa 16 Ağustos 1691’de Salankamen Meydan Muharebesi’nde şehit olmuştur. Osmanlı sadaretindeki IV. Köprülü, Köprülüzade Damad Numan Paşa’dır. Numan Paşa, 16 Mayıs 1710’da sadarete getirilmiştir. Sadareti 3 ay 3 gün sürmüştür. Sadrazamlıktan istifa ettikten sonra birçok görevlerde bulunmuş ve 1719 yılında ölmüştür. V. Köprülü, Köprülüzade Abdullah Paşa’dır. Abdullah Paşa 1701’de vezir olmuş, 1703’de sadaret kaymakamlığına getirilmiştir. İran seferinde başkumandan iken şehit düşmüştür. VI. Köprülü, Köprülüzade Esad Paşa’dır. Esad Paşa, Fazıl Mustafa Paşa’nın küçük oğludur. Esad Paşa 1717’de vezir olmuş, 1726’da ölmüştür. Köprülüler Osmanlı Devleti yönetiminde çığır açmıştır. Köprülüler zamanında padişahlar, sadrazamlara tanımadıkları hakları Köprülülere tanımışlar ve bu sayede diledikleri işi yapabilen Köprülüler, devletin mali, idari birçok kurumunu düzene koymuşlardır.

Köprülüler Devri

Osmanlı devletinin; 4. Murad’dan sonraki döneminin, 4. Mehmed’e isabet eden bölümü, cidden dört mevsim gibidir. Kadınlar saltanatı yakıştırması bu dönemin başlangıcına ve­rilen ilimdir. Çünkü sabi padişah henüz yedi yaşındadır. Ül­ke; Kösem Mahpeyker valide Sultan tarafından niyabetle idare olunmuştur. Bir sadrıazam resmi geçidi yaşandığı gibi, devlet idaresinde nice kahtıricâl yaşandığından adam kıtlığı ile karşı karşıya kalınmıştı buna bağlı olarak var olanlar, yer­lerini doldurmayı öğreninceye kadar, sefinei devlet hayli hır­palanıyordu. Yıllar geçtikçe valide sultanlar aralarında giriş-dikleri nüfuz kavgasında hayli mesele çıkmasına sebeb olu­yorlardı. 4. Mehmed; çıkmış olduğu tahtın sadrıazamı olarak karşısında Mevlevi Derviş Mehmed Paşayı bulmuştu. O dahil onbir veziriazamı çalıştırdıktan sonra, düzineyi yâni onikiyi bulduğunda karşısında yaşı yetmişi aşmış bir ihtiyar delikanlı buldu.

Bunun gayret ve salabeti sayesinde, devrinin parladığını gördü. Fakat bu tâyindeki isabeti evveliyetle Hatice Turhan Valide Sultan Hz. lerine teslim olunması gerekir.. Dinç fakat yaşlı vezirin sadaretinin başlangıç târihinin; 15/eylül/1656′ olduğunu görüyoruz. Aziz ve büyük milletimiz, eski devirler­de Fâtihler yetiştirirken, artık kurtarıcılar yetiştirmeye başla­mıştı. Köprülü Mehmed Paşa geldiği sadaret makamında, kapdanı derya müessesine göz attığında, Şeydi Ahmed Pa­şayı vazifeden almıştı yerine de, Topal Mehmed Paşa bu gö­reve atanmıştı.

Köprülü Mehmed Paşanın donanmanın başına getirdiği adaşı Topal Mehmed Paşa, büyük ve ısrarlı çalışmalarla kal­yon, kadırga ve mavnalardan meydana gelen bir donanma inşaya muvaffak olduğu gibi bu gemileri denize salıp derhal

Çanakkalede ki savunmaya güç katmak için yola çıkarmıştı, apdan Paşa 36 kadırga ile 4 mavna’yı alarak Rodos Adası­na gitdi. Maksadı hakikisi Girid’e değiştirme birliği götür­mekti. Yolda rastlamış olduğu Malta korsanlarına aid üç kal­yonu batırdı ve bir kaç yıldır denizde galibiyet duraksaması­na, bir haftaym ilân etdi. Sakız adasına yanaştığında mevcud askeri, gemilere aldı böylece Girİd Adasına dümen kırılması emrini verdi. Kendisi ise Sakız Adasında bulunmayı tercih et­di. Gönderdiği filo ise Girid’e varamadan dönmek mecburi­yetinde kaldı. Sadrıazam Köprülü Mehmed Paşa, Çanakkale tahkimatını güçlendirme gayretine ek olarak da, Boğaz ya­kınlarındaki adaların devleti âliyenin olması gerektiğini stra­tejisine dahil etmişti. Bütün bunların istenmesinde de, Şemsi Paşa komutasında 19 kalyon, 10 mavna ve 3 kadırga ile 1 ü”.O nakliye gemisinden kurulmuş bir filonun ilâve kuvvet olarak gelmesi hayli rol oynamıştı.

Çanakkale önlerinde, abluka İşlemini gerçekleştirmeye çalışmakta olan Venedik donanmasının en büyük sıkıntısı, su temininde uğradığı müşkülatdı. Ancak bu arada da bol ami-ralli Venedik donanmasında, üç büyük amiral arasında çeke-memezlik bulunuyordu. Bunda Venedikli denizcilerin kendile­rini denizlerin fâtihi görmelerinin payı hayliydi. Biraz da bu çekememezliğin kaynağı Papa’nın ortak donanmaya, kend» inisyatifiyle Amiral Bechiy’i başkomutan atamış olmasıydı. Lazzaro Moçenigo Venedikli amiral olarak, başına gelmiş bu­lunan Bechiy’i ve forsunu selâmlamadığı gibi, ziyaretine git­meyip bir zabit göndermekle iktifa etmesi hasebiyle soğuklu­ğun tırmanmasını temin ettiği anlaşılıyordu.

Bechiy’i bu soğukluğu: “Venedik Cumhuriyetine nasıl hiz­met edebilirim?” sorusuyla ortadan kaldırmak istemişsede, Venedikli amiral kendini müttefik donanmanın gerçek komu- olarak gördüğünden, bu centilmenlik salvosunu pek takmadı. Gördüğünüz gibi sevgili okurlarım; insanlar her ta raf da aynı davranışları sergiliyor. Bizim derya kaptanları biribirleri-nin ayaklarını kaydırmak için çeşitli dolaplar çevirirlerken, gayri müslimlerin dünyasında da, kin, adavet ve çekeme-mezlik hassalar mücadeleyi iç yapıda sürdürtüyordu. Amiral Moçenigo; donanmanın büyük ihtiyacı olan su temini için, bir kaç tane çektiri tâbir olunan küçük gemiyi ve bir miktar askerle birlikte Soğanhdere sahiline göndermişti. Gemiye su alınırken, muhafız gurubu olarak bir tedbir nöbeti aldırmıştı. Osmanlı fedaisi bir kaç yüz kişi bunların üstüne savlet etmek suretiyle yürüdüğünde Venediklilere kaçmak yolu görünmüş, bu hâli müzakere için müttefik donanmasının yetkilileri top­lanarak bir karara varmayı düşünüp, eyleme geçtiler. Bütün bunlar olurken; Venedik gemilerinde ve bu gemilerin buiun-duğu cenahda müthiş bir susuzluk kuyusuna yuvarlanmışiar-dıki, Osmanlı donanmasının birdenbire gözükmesi ve demir atması Moçenigo’nun yapacağı artık bütün gemilerine, su bulmalarının temini için şimdiki adı Gökçeada olan İmroz Adasına sevketmekti. O da Öyle yapmıştı.

Köprülü Mehmed Paşa; Çanakkale tahkimatına daha fazla önem verdiğinden, Moçenigo ve gemilerinin İmroza gitmele­rini fırsat sayarak zayıflamış müttefik donanmasının da üstü­ne gitmeyerek, belki de kolay kazanacağı bir zaferden fera­gat ediyordu. İmroz adasında ihtiyacını tamamlayan Moçeni­go’nun gemileri, eski cenahlarına avdete koyulduklarında, donanmayı hümayun, aldığı rüzgârın yardımıyla, düşman donanması üzerine akmaya başladığı görüldü. Battagüa adlı Venedik mavnası, 3 adet Osmanlı kadırgasının ricatını ge­rektirirken, iki kadırgamızın kendisine rampa yapmasına en­gel olamadı. Kumandanları Hali! ve Ömer reisler olan bu mavnalar Battaglia’yı teslim alırlarken, Battaglia’ya yardıma gitmek isteyen mavnalara da Süleyman Reis’in idaresindeki mavnanın engel olmayı başardığı görüldü.

fSihayet; müttefik donanması, Osmanlı gemilerinin yar­makta pek zorlanmadığı hâle geldiği görüldü. Bunun sonu­cunda Şemsi Paşa komuta ettiği gemilerle savaşı kazanmıştı. Bunun neticesi de Boğazın kontrolünün yeniden inisiyatifimi­ze geçmesi oldu.

Ali Haydar Emir Alpagut’un; “Târihi Bahri Sahifeleri” adlı kitabında yazdıklarına göre, Çanakkale önünde yapılan sa­vaşın fiilen muharibi olmamasından dolayı, sadnazamın ken­disini mahkum edeceği endişesiyle, donanmasını aldığı gibi firarı düşünmüş olduğunu, bu düşünceyi istihbar eden Köp­rülü Mehmed Paşa olaya suhuletle yanaşıp, ne kaçmaya fır­sat bıraktı, nede donanmanın kaçırılmasıyla milletin uğraya­cağı zarara müsaade vermedi. Kendisine gayet iyi davrancn Köprülü Mehmed Paşa, Topal Mehmed Paşanın kuvvei mâ-neviyesini takviye ettiğinden başka Bozcaada’yı istirdat et­mesini tâleb etdi. Bozcaadanın karşısında bulunan Anadolu sahillerine asker yığan sadrazam, Topal Mehmed Paşanın 86 adet hafif teknesi ile çok geçmeden adanın işgali yerine geti­rildi. Takvimler bu anda 31/ağustos ile l/eylül/1657 senesini göstermekteydi.

Topal Mehmed Paşa; 13/eylül/1657’de yolunu Limni Ada­sına çevirdi. Bu ada da müdahil olarak karşısına çıkan, Françesko Morosini komutasındaki 15 gemiden müteşekkil Venedik filosu işin 65 gün uzamasına sebeb oldu. 15/ka-sım/1657’de ise, Limni Adası istirdat olunmuştu. Osmanlı ve Venedik donanmalarının, Çanakkale önlerindeki son çarpış­malarını teşkil etti bu muharebe. Çünkü büyük bir stratejist °lan Sadrıazam Köprülü Mehmed Paşa, sahil boyunca ve ka-fa istikametinde yaptığı gözlemler sonucunda, Seddülbahir v^ Kumkale surlarını tesis için karar verdi. Bu kararı saraya bildirildiğinde, Hatice Turhan Vâlidesultan kendi parasını bu lrnara tahsis etmekte hiç gecikmedi. Derya kaptanı seleflerrinden Ali Paşanın bu inşaatı, çok kısa zamanda bitirmesi, takdire mûcibdir. Bu hızla gitmesi donanmamızın Girid me­selesini de halledileceği intibaını uyandırdığını görmezden gelemeyiz. Ancak devletler arası her türlü münasebetlerin sürprizler yapmasını tabii görmek icâb eder. Bu hususdada merhum Büyüktuğrul amiral, değerli çalışmasının 2. cildinin 151. sahifesinde şunları beyan eder: “Avusturya savaşı açıl­mamış olsaydı Köprülü Mehrned Paşa belki de Girid Adası­nın geri alınmasını da kısa zamanda sağlayacaktı. Lâkin Ve-nedikli’ere müttefik olarak karadan savaşa katılan Avustur­ya, Osmanlı devlet adamlarının bütün dikkatlerini kendi üze­rine çekmiş ve bu halden de en çok Venedikliler hoşnut kal­mışlardı. Böylelikle Girid savaşı 1666 yılına kadar sürünce­mede kalmıştı. Bu uzun süre içinde sırasıyla derya kaptanlığı yapmış olan Çavuşoğlu Mehmed Paşa, Küçük (Deli) Hüseyin Paşa, Köse Ali Paşa, Hüsameddinoğlu Ali Paşa, Hüsameddin Beyoğlu Abdülkadir Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, hep tersanede kalmışlar ve Girid ikmâlini hep kaçak nakli­yatla yaptırmışlardı. Buna karşılık Venediklilerinde; denizler­de eskisi gibi aktif bir hareketleri görülmemişti.” Bu mütalaa üzerinde bir miktar durursak şu dersi çıkarabiliriz.

Osmanlı donanması kuvvetli olduğu zamanda, zafiyete düştüğü zamanda zuhur edecek haçlı seferlerini geciktirme­ye, birlikteliklerini önlemeye, gayret sarfetmesi gereken dö­neme girmişti. Teessüs etmiş müttefik donanması ticaret yollarını Osmanlı tasallutundan kurtarmaya hasretmişti. Her iki tarafda biribirini bitirecek savaşın mümessili olmamak­taydılar.

Halbuki; Karada vukubulan savaşlarda bu amacı görmek kabildir. Fakat sunuda hatırlamak gerekmektedir ki, gerileme devrine girmeden duraklama dönemini yaşamak nisbeten || mühim seferler yapılmasına ve bunları zaferle bitirmek gibi basanlar görüldü. Osmanlı ordusu; Köprülü Mehmed Paşanın ^arı bekâ’ya irtihalinden sonra merhumun oğlu, Fâzıl Ahmed paşanın komutasında, milletimizi ümidvar kılan hareketlerin devamında büyük bir rol üstlendi. 1661 ekiminde makamı sadarete gelen Fâzıl Ahmed Paşa, tam beş yıl Avusturya devleti ile becelleşmekten Girid’e fazla zaman ayıramadı. Vasvar’da; 30/ekim/1666’da, Osmanlı Avusturya barışı akte-dilince sadrıazam, Girid üzerine her geçen gün dozajını arttı­rarak düşmeğe başladı. Venedik; Girid’e eğilen sadnazamın durumunu istihbar ettiğinden senatolarında aldığı karara müsteniden İstanbul’daki elçilerine talimat vererek, sulhun teminine yarayacak çalışmalar yapmasını hatırlatmışlardır.

Muhterem okurlarımız; bazı meselelerde devlet politikası uygulamasına girişildimi, artık efkârı umumiye o meseleyi büyükler bilir demek suretiyle, kendilerine verilen bilgi kada­rıyla iktifa ederdi. Haberleşme araçlarının günümüzle kabili kıyası mümkün olmayan durumu, milletin devlet adamlarına olan itimadını sarsacak bir tesir gösteremiyordu. Nitekim; Fâzıl Ahmed Paşa kapdanı deryalığa getirdiği, Kaplan Mus­tafa Paşaya, daha 1662’de tersaneyi bir güzel faaliyete hazır­laması ve gemi yapımına hız vermesini padişah 4. Meh-med’den aldığı talimat üzerine emretmişti.

Bunun üzerine sabırla ve sebatla gayret gösterilmeğe baş­landı. Yakın târihimizde rastladığımız Kıbrıs Adasına 1974’de yapılan anfibi hareketi neticesinde, zaferimizi göz önüne alır­sak Johnson mektubuna muhatab olan İsmet İnönü’nün, çı­karma gemileri yapmak bu ihtiyacın giderilmesine işareti de, 1964’de vukubulmuştu. Deniz kuvvetleri de bu hususda ter­sanelerini harekete geçirerek, işaret edildiği yılda, bir tane bile mevcud olmayan çıkarma gemilerini 1974’deki indirme Çıkarma hareketinde, mebzul miktarda kullanma imkânımız hâsıl oldu. Böylecede Fâzıl Ahmed Paşanın 1662’de aldığı tedbirlerle, 1964’ierde başlatılan tedbirlerin biribirine yakın olması aradaki 302 sene sonra görülen fark sadece teknolo­jik değişimlerdir.

 

 

FUAT KÖPRÜLÜ (1890-1966)

Köprülü soyundan Beyoğlu ikinci ceza baş katibi İsmail Faiz Bey’in oğludur. 4 Aralık 1890’da İstanbul’da doğdu.

Ayasofya Rüştiyesi’ni ve Mercan İdadisi’ni pekiyi derece ile bitirdikten sonra, 1907-1910 yılları arasında Mekteb-i Hukuk’a devam etti. 1908’de yayın hayatına atıldı.

1910-1913 yılları arasında Mercan ve Kabataş liselerinde vekaleten edebiyat, 1912’de İstanbul Sultanisi’nde Lisan-ı Osmani muallimliği, 1913’te Edebiyat-ı Türkiye öğretmenliği ve Galatasaray Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. 20 Aralık 1913’te İstanbul Darül-Fünunu Türk Edebiyatı müderrisliğine tayin edildi.

1924’te İlahiyat Fakültesi’nde Din Tarihi; 1923-1929 yılları arasında ve 1935’ten sonra da İstanbul Mülkiye Mektebi’nde ve Ankara’da Siyasal Bilgiler Okulunda Siyasi Tarih, Türk Müesseseleri Tarihi, Türkiye Tarihi; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Orta Zaman Türk Tarihi kürsülerinde ders verdi. 1923’te İstanbul Darül-Fünunu Edebiyat Fakültesi reisliğine seçildi. 1924’te Maarif Vekaleti’nin Müsteşarı olarak sekiz ay çalıştıktan sonra istifa etti.Aynı yıl programını kendisinin hazırladığı Türkiyat Enstitüsü’nü kurdu ve bu enstitünün müdürlüğünü yaptı.1927’de Tarih Encümeni Reisliğine getirildi. 1926-1929 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisinde Medeniyet Tarihi dersleri verdi.1934’te İstanbul Darül- Fünunu Edebiyat Fakültesi dekanlığına seçildi.

Bir çok milletler arası ilmi kongreye katıldı, pek çok Akademiye üye seçildi ve fahri doktorluklar aldı. 1933 üniversite ıslahatında “ordünaryüs profesör” ünvanını aldı.

1941’den başlayarak İslam Ansiklopedisi’ne bazıları birer monografya büyüklüğünde makaleler yazdı.İslam Ansiklopedisi’nin Leiden’de yayınlanan aslına ve Avrupa dergilerine yazdığı, ilmi, uzun makaleler de önemlidir.Bir çok eseri Batı dillerinde çıktı.”Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eserinden sonra dört kitaptan ibaret olan “Türk Saz Şairleri”ni, “Divan Edebiyatı Antolojisi”ni, yayınladı.Türk halk edebiyatını iyice tanıttı ve meydana çıkardı.

Fuat Köprülü’nün özel kütüphanesi dünyanın sayılı kütüphanelerindendir.

Çalışmalarında E.Durkheim sosyolojisinin etkileri görülen Köprülü, asıl ilgi alanı olan Edebiyat Tarihini, kültür tarihinin bir alt birimi olarak değerlendirdi. Belgeci tarih anlayışına karşı, çözümlemelere dayanan bir senteze varmayı amaçladı.Tarih alanında, “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, “Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri”, “İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi” adlı eserleri yayımlandı.

31 Mayıs 1935’te yapılan genel seçimlerde C.H.P’den Kars millet vekili oldu.1943’e kadar hem milletvekilliğine, hem de İstanbul ve Ankara Üniversitelerindeki görevlerine devam etti. Vatan Gazetesinde çıkan “Demokrasi Ruhu” başlıklı yazısı nedeniyle C.H.P’den ihraç edildi. Ocak 1946’da Celal Bayar, Adnan Menderes ve Refik Koraltan ile birlikte Demokrat partiyi kurdu. Aynı yıl Demokrat Partiden İstanbul milletvekili seçildi. 9.dönemde yine İstanbul milletvekili seçilerek, 22 Mayıs 1952’den 15 Nisan 1955’e kadar I, II, ve III.Menderes hükümetlerinde Dışişleri bakanı, 15 Nisan 1955’te devlet bakanı, 29 Temmuz’da devlet bakanı ve başbakan yardımcısı, 15 Eylül-9 Aralık tarihleri arasında da vekaleten Milli Savunma Bakanı olarak görevlendirildi. 5 Temmuz 1957’de Demokrat Partiden resmen istifa ederek aynı yıl Hürriyet Partisine girdi.

6-7 Eylül hadiselerinde suçlu görüldüğü zannıyla tutuklandı ve Yassıada’ya sevk edildi.1961 Ocak ayı başında serbest bırakıldı. 18 Aralık 1961’de Hür Demokrat Partiyi kurdu. 1965’te siyasi hayattan çekildi.

28 Haziran 1966’da İstanbul’da Baltalimanı Hastanesinde vefat etti.

 

 

AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA (1644-1702)
Köprülü Mehmet Paşa’nı kardeşi Mevlevi Hasan Ağa’nın oğludur. 1644’de Vezirköprü’de doğdu.Amcası Köprülü Mehmet Paşa ve amca oğlu Fazıl Ahmet Paşa’nın sadaretinde serbest olarak, bazen İstanbul’da bazen Bulgaristan’da Provodi kasabasında Kozluca köyünde babasının çiftliğinde yaşamıştır. Yeğen, sarhoş, Mevlevi diye de anılır. Hüseyin Bey’e Fazıl Ahmet Paşa sadaretinde Amcazade denildiği için bu lakapla şöhret bulmuştur.
Viyana kuşatmasında Vezir-i azamın maiyetinde bulunan Hüseyin Bey’e Viyana bozgununa müteakip Kara Mustafa Paşa’nın katlinden sonra, Köprülü ailesine yakından ve uzaktan mensup olanların gözden düşmeleri üzerine tutuklanıp, serbest bırakıldıktan sonra beylerbeylik verilerek devlet merkezinden uzaklaştırıldı.

Bundan sonra Kastamonu sancağı ile Çardak muhafızlığında bulundu.1689’da vezirlikle Boğazhisar muhafızı oldu. 1691’de bir aralık İstanbul kaymakamı oldu ise de sonra tekrar Boğazhisar muhafızlığına getirildi.

1694’de Kaptan-ı Derya oldu ve Sakız adasını Venediklilerden geri aldı. 1696’da ikinci defa İstanbul kaymakamlığına 1697’de 5 yıl sürecek olan sadrazamlık görevine getirildi.

Karlofça Antlaşması O’nun zamanında imzalanarak 1683’den beri devam eden ve Osmanlı tarihinde “felaket seneleri” olarak anılan 16 yıllık büyük savaşa son veridi.

Amcazade Hüseyin Paşa Karlofça’dan sonra çok kötü duruma düşmüş memleketin kalkınması için çalışmış, askeri ve idari ıslahatlar yapmıştır.

Amcazade Hüseyin Paşa 4 Eylül 1702’de sadaretten istifa etti.İstifa sebebi Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin bütün devlet işlerine, tayinlere karışması, yakınlarını yüksek görevlere tayin ettirmesi, sadrazam yetkilerine girerek devlet düzenini bozmasıdır. Diğer sebep halasının oğlu Kıblelizade Ali Bey’in bir sultanla gizli ilişki kurduğu iddiası üzerine, padişahın, Hüseyin Paşa’nın yalvarmalarına rağmen genç adamı idam ettirmesidir.

Amcazade, sadaretten çekildikten sonra Kumburgaz’daki çiftliğinde on beş gün daha yaşamış ve 23 Ağustos 1702’de vefat etmiştir.Cenazesi İstanbul’a getirilerek Saraçhanebaşı’ndaki medresesinin yanındaki türbesine defnedilmiştir.

Amcazade Hüseyin Paşa vefatında altmış yaşlarında olup, devlet işlerine ve memleket ahvaline vakıf ileri görüşlü bir devlet adamı idi.Adam yetiştirmeyi sever meziyetli ve kabiliyetli insanları himaye ederdi.

Amcazade’nin İstanbul’da Saraçhanebaşı’nda yaptırmış olduğu meclis, medrese, mektep, kütüphane ve sebili vardır.Mescit sonradan dershane olmuştur. Boğaz içinde Anadoluhisarı ile Kanlıca arasında bir kısmı muhafaza edilmekte olan amcazade yalısı vardır.

Tarihçi Halepli Mustafa Naima Efendi meşhur altı ciltlik tarihini Amcazade Hüseyin Paşa’nın emriyle yazmış ve O’na ithaf etmiştir.

Sakız muhafızlığından Edirne’ye gelen Fazıl Mustafa Paşa, padişahtan, IV.Mehmet’in babasına ve ağabeyine tanıdığı geniş yetkilerin kendisine de verilmesini istedi. II.Süleyman bu isteği kabul etti.Bu durum daha ilk adımda içerdeki zorbaları ürkütüp sindirdiği gibi, Avrupalıları da telaşlandırdı.

Elli bir yaşındaki sadrazam ilk iş olarak vergi sistemindeki adaletsizliği ortadan kaldırarak, düşük ayarlı sikke kesiminin önüne geçti. Yolsuzlukla elde edilmiş servetleri hazineye alarak ordu ve devlet örgütünde etkili değişiklikler yaptı. Bu kadarla kalmayarak Köprülü ailesine ait saraylardaki altın ve gümüş eşyayı da darphaneye göndererek sikke kestirtti ve bu sikkeleri devlete bağışladığı gibi, padişahın da aynı şekilde davranmasını sağladı.

Böylece hazineyi güçlendirdikten ve gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra 13 Temmuz 1690’da Edirne’den sefere çıkan Fazıl Mustafa Paşa, birkaç ay içinde Vidin, Niş, Semendire ve Belgrat’ı geri aldı.Özellikle Belgrat kalesinin bir hafta gibi kısa bir zamanda fethedilmesi büyük yankı uyandırdı.Kırımlı Kazaklar Rusya içlerini alt üst ederken Türkler de Vardar’dan Drava’ya kadar 60.000 kilometre kareden geniş bir araziyi Avusturyalıların elinden aldılar.

Kış aylarını ordunun eksikliklerinin tamamlanması için İstanbul’da geçiren Fazıl Mustafa Paşa, Haziran 1691’de Erdel’i geri almak için ordunun başında İstanbul’dan ayrıldı. Yola çıkmadan önce II.Süleyman’ın hastalığını fırsat bilip IV.Mehmet’i yeniden tahta oturtmak isteyen bazı ulemayı tutuklattı. Orduyu uğurlamak için İstanbul’dan Edirne’ye gelmiş olan padişah, 8 gün sonra öldü. Fazıl Mustafa Paşa hükümdarın ölüm haberini Filibe’de aldı.28 Haziran’da Sofya’ya gelen serdar-ı Ekrem’e Anadolu beylerbeyi Bekir Paşa’yla Macar Kralı Tökeli de askerleriyle katıldılar.Belgrat’a gelen Fazıl Mustafa Paşa Kırım kuvvetlerinin henüz gelmemesine karşın orduyu Sava’nın karşı kıyısına geçirdi.Tuna’nın sağ kıyısında bir köy olan Salankamen’de Baden Prensi Ludwig Wilhelm’in komuta ettiği Avusturya kuvvetleriyle yapılan savaşta 53 yaşındayken şehit düştü.Bütün aramalara rağmen cesedi bulunamadı.Düşmanın da önemli kayıplara uğradığı bu savaş, Osmanlı-Avusturya savaşlarının önemli bir aşaması oldu ve Osmanlı Devleti ise, işleri düzene koymak üzere olan güçlü bir vezirini kaybetti.Fazıl Mustafa Paşa’nın Numan, Abdullah ve Esad adlarında üç oğlu vardı.

Fazıl Mustafa Paşa açık sözlü, riyadan hoşlanmayan bir insandı; idareyi ele alır almaz hükümeti ve orduyu işe yaramayanlardan derhal temizlemiş, Rumeli’deki gayri Müslimlerin yer yer ayaklanıp düşmana yardım etmelerinin sebebini vergilerin tahammül edilemez ağırlıkta olduğunu görerek onları hafifletmiş, ticarete serbestlik vermiş ve bu sayede devletin iç asayişini temin etmiştir.

Boş vakitlerinde araştırmalar yapar veya ulema ile görüş alışverişinde bulunurdu. Hatta sefer vakitlerinde bile fırsat buldukça okurdu. Hadis ilminde ihtisas sahibi idi; İstanbul’da Süleymaniye ile Vefa arasındaki konağı yanında bir kütüphane yaptırmış olup bir çok alim oraya gelip kitaplarından istifade ederlerdi. Süsü ve gösterişi sevmezdi; cesur ve atılgandı; cömert olup ağabeyi Fazıl Ahmet Paşa gibi askerin gönlünü hoş eder ve hizmeti görülenlere kendi kesesinden de bol bol bahşiş verirdi .Belgrat kalesini zaptettikten sonra kuşatma esnasında askere verdiği bahşişlerden başka, ocaklara kendi malından 70.000 kuruş bahşiş dağıtmıştır.

 

 

FAZIL MUSTAFA PAŞA (1638-1691)

Köprülü Mehmet Paşa’nın ortanca oğlu, Fazıl Ahmet Paşa’nın kendisinden üç yaş küçük kardeşidir.1638’de Vezirköprü’de doğdu. 4 yaşındayken İstanbul’a geldi. Medresenin bütün kademelerini geçti ve devrinin büyük bilginlerinden biri olarak kabul edildi. Yetişme çağında genellikle ağabeyi Fazıl Ahmet Paşa’nın yanında bulunup birtakım savaşları gördü, tecrübe edindi. Ağabeyi tarafından yönetici olarak yetiştirildi. 1680’de eniştesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın tavsiyesi üzerine yedinci vezir olarak Divan-ı Hümayun’a girdi. Altıncı vezirlik, Viyana seferi sırasında Edirne’de sadaret kaymakamlığı, Silistre beylerbeyliği ve serdarlığı yaptı.1684’de kubbe veziri olarak İstanbul’a geldi. Bir kaç ay sonra üçüncü vezirlik, sonra Çanakkale ve Sakız muhafızlığı yaptı. Eniştesi Abaza Siyavuş Paşa’nın sadrazamlığında sadaret kaymakamlığına tayin edildi. Sultan II.Süleyman tahta geçince, Çanakkale, Hanya, Kandiye ve Sakız muhafızlıklarında bulundu. Fazıl Mustafa Paşa’nın devlet hizmetinde yükselme yılları padişah IV.Mehmet’in saltanatının en bunalımlı dönemine rastlamaktadır.Viyana bozgununu izleyen günlerde sadrazam ve serdarı Ekrem Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Belgrat’da idam edilmesi (25 Aralık 1683) olayından Budin ve Atina’nın düşmesine değin geçen süre içinde devlet hayli yıpranmış, içte ve dışta devletin otoritesi zedelenmişti.IV.Mehmet’in, saltanatının son günlerinde sadrazam kaymakamlığına getirdiği Fazıl Mustafa Paşa, 39 yıldan beri hükümdar olan padişahı kansız bir şekilde tahttan indirmeyi başardı. Bu tarihten sadrazam oluncaya kadar geçen iki yıl boyunca Osmanlı Devletinin toprak kaybı sürdü. Batuçina ve Niş bozgunlarından sonra Alman orduları, Makedonya, Arnavutluk ve Bulgaristan’ı tehdit etmeye başlamıştı.II.Süleyman’ın Edirne’de topladığı saltanat şurası (Padişahların huzurunda yapılan danışma toplantısı) ordu, hükümet ve halk üzerinde otoriteyi sağlayabilecek tek kişinin Köprülü Fazıl Mustafa Paşa olduğuna karar verdi.

Sakız muhafızlığından Edirne’ye gelen Fazıl Mustafa Paşa, padişahtan, IV.Mehmet’in babasına ve ağabeyine tanıdığı geniş yetkilerin kendisine de verilmesini istedi.II.Süleyman bu isteği kabul etti. Bu durum daha ilk adımda içerdeki zorbaları ürkütüp sindirdiği gibi, Avrupalıları da telaşlandırdı.

Elli bir yaşındaki sadrazam ilk iş olarak vergi sistemindeki adaletsizliği ortadan kaldırarak, düşük ayarlı sikke kesiminin önüne geçti. Yolsuzlukla elde edilmiş servetleri hazineye alarak ordu ve devlet örgütünde etkili değişiklikler yaptı. Bu kadarla kalmayarak Köprülü ailesine ait saraylardaki altın ve gümüş eşyayı da darphaneye göndererek sikke kestirtti ve bu sikkeleri devlete bağışladığı gibi, padişahın da aynı şekilde davranmasını sağladı.

Böylece hazineyi güçlendirdikten ve gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra 13 Temmuz 1690’da Edirne’den sefere çıkan Fazıl Mustafa Paşa, birkaç ay içinde Vidin, Niş, Semendire ve Belgrat’ı geri aldı.Özellikle Belgrat kalesinin bir hafta gibi kısa bir zamanda fethedilmesi büyük yankı uyandırdı. Kırımlı Kazaklar Rusya içlerini alt üst ederken Türkler de Vardar’dan Drava’ya kadar 60.000 kilometre kareden geniş bir araziyi Avusturyalıların elinden aldılar.

Kış aylarını ordunun eksikliklerinin tamamlanması için İstanbul’da geçiren Fazıl Mustafa Paşa, Haziran 1691’de Erdel’i geri almak için ordunun başında İstanbul’dan ayrıldı. Yola çıkmadan önce II.Süleyman’ın hastalığını fırsat bilip IV.Mehmet’i yeniden tahta oturtmak isteyen bazı ulemayı tutuklattı. Orduyu uğurlamak için İstanbul’dan Edirne’ye gelmiş olan padişah, 8 gün sonra öldü. Fazıl Mustafa Paşa hükümdarın ölüm haberini Filibe’de aldı.28 Haziran’da Sofya’ya gelen serdar-ı Ekrem’e Anadolu beylerbeyi Bekir Paşa’yla Macar Kralı Tökeli de askerleriyle katıldılar. Belgrat’a gelen Fazıl Mustafa Paşa Kırım kuvvetlerinin henüz gelmemesine karşın orduyu Sava’nın karşı kıyısına geçirdi. Tuna’nın sağ kıyısında bir köy olan Salankamen’de Baden Prensi Ludwig Wilhelm’in komuta ettiği Avusturya kuvvetleriyle yapılan savaşta 53 yaşındayken şehit düştü. Bütün aramalara rağmen cesedi bulunamadı. Düşmanın da önemli kayıplara uğradığı bu savaş, Osmanlı-Avusturya savaşlarının önemli bir aşaması oldu ve Osmanlı Devleti ise, işleri düzene koymak üzere olan güçlü bir vezirini kaybetti. Fazıl Mustafa Paşa’nın Numan, Abdullah ve Esad adlarında üç oğlu vardı.

Fazıl Mustafa Paşa açık sözlü, riyadan hoşlanmayan bir insandı; idareyi ele alır almaz hükümeti ve orduyu işe yaramayanlardan derhal temizlemiş, Rumeli’deki gayri Müslimlerin yer yer ayaklanıp düşmana yardım etmelerinin sebebini vergilerin tahammül edilemez ağırlıkta olduğunu görerek onları hafifletmiş, ticarete serbestlik vermiş ve bu sayede devletin iç asayişini temin etmiştir.

Boş vakitlerinde araştırmalar yapar veya ulema ile görüş alışverişinde bulunurdu. Hatta sefer vakitlerinde bile fırsat buldukça okurdu. Hadis ilminde ihtisas sahibi idi; İstanbul’da Süleymaniye ile Vefa arasındaki konağı yanında bir kütüphane yaptırmış olup bir çok alim oraya gelip kitaplarından istifade ederlerdi. Süsü ve gösterişi sevmezdi; cesur ve atılgandı; cömert olup ağabeyi Fazıl Ahmet Paşa gibi askerin gönlünü hoş eder ve hizmeti görülenlere kendi kesesinden de bol bol bahşiş verirdi. Belgrat kalesini zaptettikten sonra kuşatma esnasında askere verdiği bahşişlerden başka, ocaklara kendi malından 70.000 kuruş bahşiş dağıtmıştır.

Köprülü Fazıl Mustafa Paşa

1047/1637 yılında Vezirköprü’de doğmuş, ilmiye mesleğine intisap ederek diğer kardeşleri gibi kısa zamanda yükselmiştir. Ancak herhangi bir medresede görev almayıp zamanını bazen annesi ile Girit’te bazen de ağabeyi Fazıl Ahmet Paşa’nın yanında seferlerde geçirmiştir. 1680 yılında eniştesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın iltimasıyla vezir olmuş, ertesi yıl Edirne’de bulunan şehzadelerin muhafazasına memur edilmiş, daha sonra da Silistre Eyaleti’ne tayin edilerek Baba-Dağı serdarı olmuştur. 2. Viyana Bozgunu akabinde eniştesinin idam edilmesi üzerine, görevinden alınarak kubbe vezirliğine tayin edilmiştir. Kısa zaman sonra yeni sadrazamın tavırları sebebiyle tekaütlüğünü talep etmiştir.

Köprülü Fazıl Mustafa Paşa bir yıl sonra Venedik’le devam eden savaş sebebiyle Sakız Adası’nın muhafazasıyla görevlendirildi. Siyavuş Paşa’nın başvezirliği sırasında -1687 yılında- ikinci vezirliğe yükseltildi. İstanbul’da meydana gelen saltanat değişmesinde rol aldıysa da, sonradan askerin aleyhine dönmesiyle Seddülbahir muhafızlığıyla başkentten uzaklaştırıldı. Katli için istenen ferman, şeyhülislâmın muhalefeti ve padişahın da himayesi ile reddedildi ve Hanya, Kandiye daha sonra da yeniden Sakız muhafızlığına tayin edildi. Bu sırada Viyana Bozgunu sonrası başlayan mağlubiyetler ve toprak kayıpları dramatik ve sürekli bir hâle gelmiş, Avusturya-Alman orduları Belgrad’ı zapt ederek Üsküp’e kadar gelmiş, Bulgaristan sınırına dayanmıştı. Murad Hüdâvendigâr tarafından fethedilen ve 400 yıla yakın zamandır Türk ve Müslüman coğrafyası hâline gelen Balkan toprakları kaybedilmek üzereydi. Bu nazik durum karşısında akdedilen saltanat şurasında; durumun ancak Köprülü ailesinden olan Fazıl Mustafa Paşa’nın gayretleriyle düzeltilebileceği görüşü üzerine, Edirne’ye çağrılarak kendisine 52 yaşında başvezirlik görevi verildi. Fazıl Mustafa Paşa’nın başvezirlik görevine tayin edilmesi içte ve dışta büyük tesirler meydana getirdi.

Yeni sadrazam önce halkın kuvve-i mâneviyesini yükseltmek ve askere yeni gelecekleri teşvik etmek için bir beyanname neşri ile işe başladı. Malî durumu düzeltmek için çeşitli tedbirler aldı, sikkeyi ıslah etti, narhı kaldırarak ticaretin serbest olduğunu ilân etti. Halk üzerindeki ağır vergileri kaldırdı. Savaş zamanında gittikçe ağırlaştırılan ve Rumeli’deki Hristiyan teb’anın tepki göstererek düşmanla işbirliği yapmasına sebep olan resm-i hamr (içki vergisi) bunlardan biriydi. Diğer taraftan ilkbaharda yapılacak sefer hazırlıkları da süratle devam etmekteydi. Serdar-ı Ekrem olarak sefere çıkan yeni sadrazam, Avusturya kuvvetlerini mağlup ederek önce Niş’i akabinde de Belgrad’ı yeniden fethetti. Serhat kaleleri kuvvetlendirildi. Savaş sebebiyle göç etmek zorunda kalan reayanın yeniden eski yerlerine dönmeleri ve ziraî faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için devletin bütün imkânlarını kullandı. Padişah, İstanbul’a dönen sadrazamı, kürkünü giydirerek taltif etti.

Ertesi yıl Mayıs 1691’de yeniden sefere çıkıldı. Bu sırada İstanbul’da saltanat değişimi yaşanmış, 2. Süleyman’ın vefatı üzerine 2. Ahmed padişah olmuştur. İlerlemeye devam eden Fazıl Mustafa Paşa, Varadin ve Semlin arasında bulunan Avusturya ordusunu takip etmeye başladı. Bu sırada Kırım kuvvetleri ve Eyalet askerleri henüz gelmemişti. 20 Ağustos 1691 günü Salankamen Palangası (küçük kale) önünde cereyan eden savaşta, sadrazam, orduyu cesaret vermek için elindeki kılıçla düşman üzerine atılmış; ancak karşı taraftan gelen bir kurşunla alnından vurularak şehit olmuştur. Sadrazamın şehadetinin kethüdası tarafından gizlenememesi savaşın gidişatını bir ânda Osmanlı kuvvetlerinin aleyhine çevirmiş ve Salankamen Meydan Savaşı kaybedilmiştir. Fazıl Mustafa Paşa’nın cesedi bütün aramalara rağmen bulunamamıştır.

İki seneye yakın iktidarda kalan Köprülü Fazıl Mustafa Paşa devletin gerçekten çok nazik bir döneminde görev almış ve kronik hâle gelen kötü gidişatı değiştirme kabiliyetini göstermiştir. Devlet adamlarının bayramlarda padişaha vermeleri âdet hâline gelen hediyeleri kaldırmıştır. Haksız servet edinenlerin mallarını hazineye aldırmıştır. İhtiyaç hâlinde, elinde bulunan altın ve gümüşten kıymetli eşyaları darphaneye göndererek onlardan para bastırması gerek padişaha gerekse diğer devlet adamlarına örnek olmuştur. Tarihlerimiz onu âlim, fâzıl, âdil ve vakur bir devlet adamı olarak zikretmektedir. Hadîs ve lügat ilimlerinde kuvvetli bir ilim adamı olduğu bilinmektedir.

 

 

NUMAN PAŞA (1670-1719)

Köprülü Fazıl Mustafa Paşa’nın büyük oğludur. Demirkapılı Fazıl Süleyman, Kayserili Hafız Ahmet Efendi gibi çağının önde gelen alimlerinden ders aldı.Babasının ölümünden sonra bir süre Köprülü ailesinin vakıflarını yönetti.

1696’da ikinci Avusturya seferine katıldı.1700’de padişah II.Mustafa’nın kızı Ayşe Sultanla nişanlandı; altıncı vezir olarak Divan-ı Hümayun’a girdi.Bu tarihten başlayarak Erzurum ve Anadolu beylerbeyliklerinde bulundu.II.Mustafa’nın tahttan indirilmesine yol açan Edirne vakasından (1703) sonra iki kez Eğriboz, iki kez Girit muhafızlığı yaptı.
1710’da Ayşe Sultanla evlendi ve beylerbeyi olarak Bosna’ya tayin oldu.Ancak sonra Bosna’ya gönderilmeyerek Belgrat muhafızlığına tayin edildi.

Köprülülerin silsile halinde memleket idaresindeki ve de Numan Paşa’nın vilayetlerdeki başarıları dolayısıyla halk tarafından sadareti arzu edilmekteydi.Numan Paşa hakkındaki düşünceleri padişah da duymuştu.Bunun üzerine Sadrazam Çorlulu Ali Paşa’nın azledilmesiyle Numan Paşa 11 Haziran 1710’da sadrazamlığa getirildi.

Bu görevde yeterince etkili olamadığı ve adamlarının yolsuzluklarının önüne geçemediği gerekçesiyle iki ay sonra görevden alınarak Eğriboz muhafızlığına gönderildi.1714’de Karadağ’daki ayaklanmayı bastırmakla görevlendirildi.1715’de Belgrat muhafızı, 1716’da Kıbrıs beylerbeyi oldu.Üç ay sonra bu görev de sorumluluğunda kalmak üzere yeniden Bosna serdarlığını gönderildi.Pasarofça Antlaşmasına kadar (21 Temmuz 1718) kaldığı bu sürede Avusturyalıların Bosna’ya yaptıkları saldırıyı durdurmakta ve Zvornik kuşatmasının kaldırılmasında büyük yararlılıkları görüldü.Kendi isteği üzerine yeniden Girit’e gönderildiyse de, adaya geldiğinden kısa bir süre sonra hastalandı ve Kandiye’de öldü.Cenazesi İstanbul’a getirilerek Divanyolu’ndaki Köprülüler türbesine defnedildi.

Numan Paşa dürüst, ağır başlı, riya bilmez, doğruluktan ayrılmaz bir insandı.De Ferriol O’nun sadrazamlıktan çok Şeyhülislamlığa yakıştığını yazmaktadır.Silahtar İbrahim Ağa’nın naklettiğine göre, III.Ahmet Numan Paşa’nın geldiğini haber alınca dizlerindeki ipek yorganı bir şal yorgan ile değiştirir, O’nun hazır olduğu bir mecliste adap ve vakar üzere otururdu.Valilikte bulunduğu yerlerde, düşmanlar kendisinden Hoca Paşa diye bahsederlerdi.Memuriyetine ait haslardan (yüksek rütbelilere ait gelir) hiçbir şey almaz, bütün masraflarını babasından kalan mülklerinin geliri ile karşılardı.

Numan Paşa ölümünde elli yaşını bile doldurmamıştı, fakat çok vilayet ve sancak gezmiş olduğundan, eyalet idaresinde oldukça tecrübeliydi.Bilhassa kelam ilmi ve hadis ilminde çok derin bir ihtisası vardı.Hz Peygamberin hayatları ile İmam Süheyl bin Abdullah Tüşteri’nin nutuklarını toplayarak birer eser yazmış ve bir de mantık kitabı kaleme almıştır.

Kendisinde bir sene sonra vezir olan ve Şeyhülislam Feyzullah Efendi’ye damat olan Abdullah Paşa ile 1718’de aynı rütbeyi elde eden ve zamanın değerli bir şairi olan Esad Paşa Numan Paşa’nı küçük kardeşleriydi.

 

KÖPRÜLÜ FAZIL AHMET PAŞA (1635-1676)

 

Köprülü Mehmet Paşa’nın büyük oğlu ve halefidir. 1635’de Vezirköprü’de doğdu. Annesi Havza’nın Kayacık çiftliği ahalisinden ve Köprü voyvodası Yusuf Ağa’nın kızı Ayşe hanımdır. Babası Köprülü Mehmet Paşa, devlet yönetiminde büyük başarılar göstermesine rağmen zaman zaman kuvvetli bir tahsil görememesinin sıkıntısını çektiğinden oğlunun tahsiline önem verdi. Fazıl Ahmet Paşa 7 yaşında iken babası tarafından İstanbul’a getirildi ve devrin belli başlı ilim adamlarından, önce Osman efendiden sonra da Karaçelebizade Abdülaziz Efendi’den ders aldı.16 yaşında iken evvela hariç (ilk tahsili veren medrese) sonra dahil (orta dereceli medrese) müderrisi tayin edilen Fazıl Ahmet Efendi 1657’de sahn-ı seman (yüksek dereceli medrese)müderrisliğine tayin oldu. Kısa bir zaman sonra bu sahayı,biraz da ilim adamları arasındaki dedikodulardan dolayı terk etti, mülki ve idari bir görev aldı. 1659’da vezir oldu. Köprülü Mehmet Paşa’nın büyük oğlu ve halefidir. 1635’de Vezirköprü’de doğdu .Annesi Havza’nın Kayacık çiftliği ahalisinden ve Köprü voyvodası Yusuf Ağa’nın kızı Ayşe hanımdır. Babası Köprülü Mehmet Paşa, devlet yönetiminde büyük başarılar göstermesine rağmen zaman zaman kuvvetli bir tahsil görememesinin sıkıntısını çektiğinden oğlunun tahsiline önem verdi. Fazıl Ahmet Paşa 7 yaşında iken babası tarafından İstanbul’a getirildi ve devrin belli başlı ilim adamlarından, önce Osman efendiden sonra da Karaçelebizade Abdülaziz Efendi’den ders aldı. 16 yaşında iken evvela hariç (ilk tahsili veren medrese) sonra dahil (orta dereceli medrese) müderrisi tayin edilen Fazıl Ahmet Efendi 1657’de sahn-ı seman (yüksek dereceli medrese) müderrisliğine tayin olundu.Kısa bir zaman sonra bu sahayı, biraz da ilim adamları arasındaki dedikodulardan dolayı terk etti, mülki ve idari bir görev aldı. 1659’da vezir oldu.Erzurum, Şam, Halep eyaletlerinde beylerbeyi sadaret kaymakamı (başbakan vekili) oldu.

Babasının ölümü ve vasiyeti üzerine 26 yaşındayken (1661) sadrazamlığa getirildi.Böylece yaklaşık 1000 yıllık Türkiye tarihinin en genç başbakanı oldu.

Almanya seferine çıktı.Uyvarı alarak Slovakya’yı İmparatorluğa kattı. Uyvar kuşatması sırasında Avrupa’da adeta bir deyim haline gelen “Uyvar önünde bir Türk gibi güçlü” sözünü söyleterek Osmanlı Devleti’nin bu en zor dönemlerinde Türk’ün gücünü bütün dünyaya gösterdi.

Lehistan seferinde Podolya’yı da Türkiye’ye katarak Osmanlı Devletini Doğu ve Orta Avrupa’nın mutlak hakimi derecesine yükseltti.

Çeyrek yüzyıldan beri Türklere dayanmakta ve bütün Hristiyan devletleri tarafından kuvvetle desteklenmekte olan Girit’in Kandiye kalesini fethetti, adayı tamamen Tük hakimiyetine kattı.

Girit’te yıllarca siperlerde yaşadığı için sıhhati bozularak İstanbul’a döndü.Uzun gurbet yıllarında kendisine İstanbul’da eniştesi, medreseden arkadaşı ve akranı olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa vekalet ediyordu.

Fazıl Ahmet Paşa, farklı fikir ve görüşlere değer verir, söz dinler, tecrübeli insanların fikirlerinden yararlanır ve sonra faaliyete geçerdi.

Türkiye tarihinin en büyük birkaç başbakanından biri olarak tarihe geçti. İktidarı yılları Türkiye için refah, huzur yılları oldu ve adeta Kanuni devri geri geldi.Bilgin, dürüst, vakur, şerefli, ciddi, zeki, ilim ve sanat hamisi, korkusuz asker, dahi bir diplomattı.Zaferlerindeki ganimetlerden elde ettiği serdar-ı Ekrem hissesiyle hayır eserleri yaptırdı.7 yaşında Vezirköprü’den İstanbul’a gelmiş, 22 yaşında İstanbul’u terk etmiş ve 41 yaşında ölümüne kadar bir daha İstanbul’da oturacak zaman bulamamıştır. Türbesi Çemberlitaş’tadır.

 

Fazıl Ahmet Paşa çocuk bırakmamış, Köprülüzadeler, kardeşi Fazıl Mustafa Paşa’dan yürümüştür. Fazıl Ahmet Paşa’nın bir çocuğu küçük yaşta ölmüştür.

Tarihçi Hammer, Fazıl Ahmet Paşa için; “Zulüm ve haksızlığın düşmanı, rüşvet ve hasisliğin o derece karşısında idi ki kendisine hediye vermek işini gördürmemeye sebep olurdu” demektedir.

 

Muharebelerde askerin gayretini artırmak için esir getirene 40 kuruş, kelle getirene 20 kuruş bahşiş verirdi; kırk ve yirmi kuruş zamanına göre bir altının yarısı ve dörtte biri olduğundan kendi kesesinden bunları sarf ederdi; hatta bir gün kethüdası (kahya, yardımcı) Şişman İbrahim Ağa Paşa’nın bu bol bahşişinden dolayı: -”Bu ihsana sel gibi akçe gelse vefa etmez” demesi üzerine Fazıl Ahmet Paşa; -”Hazine ne gün içindir, hem bizim akçemiz böyle günlere harc ve infak olunmak içindir; dahi gerekirse ödünç alınıp esirgemeden veririz” cevabını vermiştir.

 

Kandiye kalesinin kuşatması sırasında, Venedik elçisi padişah IV.Mehmet’in huzuruna çıkarak, Kandiye kalesi bırakılmak şartı ile her isteneni kabul edeceklerini bildirir.Sultan, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ile haberleşir, Paşa teklifi kabul etmez.Elçi Fazıl Ahmet Paşa ile de görüşmeye gider, külliyetli haraç teklif eder.Fazıl Ahmet Paşa bu teklife karşılık;“Biz buraya bezirganlığa gelmedik, devletimizin paraya ihtiyacı yoktur.Kandiye’yi verirseniz ne hoş ve illa başka türlü olmaz” diyerek Venedik elçisinin teklifini geri çevirir.

 

Babasının ölürken kendisine ettiği üç vasiyeti (Anadolu’daki vakıfları unutmaması, Rumeli’de yarım kalmış han, cami gibi hayrat ile İstanbul’da Çemberlitaş’daki tesislerini tamamlaması, emektar adamlarından, o sırada Varad beylerbeyi bulunan Hüseyin Paşa’yı gözetmesi) yerine getiren Fazıl Ahmet Paşa kendisi de ilme verdiği büyük kıymetin bir delili olarak, İstanbul’da Ayasofya civarında, İbşir Paşa’nın eşi Ayşe Sultan’dan aldığı konağın yakınında bir kütüphane kurarak, kitapları ile burasını zenginleştirmiştir.Diğer taraftan Kandiye’de yaptırdığı bir cami ile Uyvar’da ve Kameniçe’de ayrıca birer cami, İzmir’de tamamlanmamış bir hanı vardı ki bu han sonradan tamamlanmıştır.

 

KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA (1575-1661)

Köprülüler ailesine adını veren Mehmet Paşa, 18.asır Osmanlı sadrazamlarındandır.Arnavut asıllı olup, kendisinin Edirne’de düzenlettirdiği vakfiyesinde Arnavut Belgrat’ının (Berat) Ruznik kasabasından olduğunu söylemektedir.

Köprü voyvodası (ağa, reis, yönetici, tahsil memuru) Yusuf Ağa’nın kızı olan eşi Ayşe hanım Amasya’nın Köprü kasabasında doğmuş olup, Mehmet Paşa da görevsiz zamanlarını orada geçirdiği için kendisine Köprülü denilmiştir. Kasabaya sonradan Vezirköprü denilmesi Mehmet Paşa ile bu münasebeti dolayısıyladır.
Genç yaşta gittiği İstanbul’da saray hizmetine girdi.Buradaki ilk görevi hassa aşçıları neferliği oldu.Daha sonra büyük odalı zümresine (saray adap ve erkanının öğrenildiği yer) daha sonra hazine-i amire (devlet hazinesi) hademeliğine geçti.Geçimsizliği ve itaatsizliği yüzünden sipahilik görevi ile saraydan çıkarıldığında 40 yaşını geçmişti.

Sadrazamlığa getirilen koruyucusu Boşnak Hüsrev Paşa’nın hazinedarlığını yaptı, onun katlinden sonra (1632) da bazı voyvodalıklarda, sekiz ay kadar da Amasya’da sancak beyliğinde bulundu. İstanbul’a dönüşünde ihtisap ağalığı (belediye işleriyle görevli memur) tophane nazırlığı, sipahiler ağalığı, cebecibaşılık (harp aletleri levazımı yapan sınıfın amiri) gibi çeşitli görevler üstlendi. Çorum sancakbeyi olarak katıldığı Bağdat seferinde (1638-1639) yaralandı, bu sırada Serdar-ı Ekrem (başkomutan) ve sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa’nın hizmetine girdi.Kara Mustafa Paşa’nın yerine sadrazamlığa getirilen Sultan-zade Semin Mehmet Paşa tarafından Trabzon beylerbeyliğine atandı. Azlinden sonra (görevden alınma) bir süre boşta kaldı, yedinci hasekiye (padişahın gözdesi,eşi) paşmaklık olarak verilen (padişah eşlerine verilen toprak) Şam eyaletinin mütesellimliğine (yönetici) getirildi.(1647) O sırada isyan eden Sivas valisi Varvar Ali Paşa üzerine Karaman valisi sıfatıyla gönderildi, tutsak düştüyse de İpşir Mustafa Paşa tarafından kurtarıldı.1648-1656 tarihleri arasında Köstendil, iki kez de Trablusşam valiliği yaptı. Mehmet Paşa’nın görevde geç yükselmesinin sebebi, tahsili olmaması ve sarayın “Birun” denen dış hizmetlerinde kullanılması idi.

Sultan İbrahim’in tahttan indirilerek (1648) yerine 7 yaşındaki oğlu IV.Mehmet’in (avcı Mehmet) padişah olması, Çanakkale Boğazı önlerinde Osmanlı donanmasının bozguna uğraması sonucu Bozcaada, Semadirek, Limni adalarının Venedikliler tarafından ele geçirilmesi gibi olaylarla geçen bu dönem, Osmanlı devletinin en karışık ve huzursuz dönemlerinden biridir. Anarşi, rüşvet, zorbalık, kısa aralıklarla yapılan sadrazam değişiklikleri valide Hatice Turhan Sultan’ın (padişahın annesi) saltanat naibi (padişah vekili) sıfatıyla gösterdiği çabalara karşın devleti zayıflatmış bulunuyordu. Bu dönemde Osmanlı devletinin en çok ihtiyaç duyduğu şey huzur ve istikrardı.

Tecrübeli danışmanların şiddetli tavsiyeleri ile, devleti tek başına idare etmek ve valide Turhan Sultan’ın işe karışmaması şartıyla, tecrübeli ve yaşlı vezir Köprülü Mehmet Paşa Eylül 1656’da sadrazamlık makamına getirildi.Böylece Turhan Sultan devleti Köprülü ailesine teslim etmekle, kendisiyle birlikte Osmanlı tarihindeki kadınlar saltanatına da son vermiştir.

Sadrazamlığa getirildiğinde yaklaşık 80 yaşında olan Köprülü bu görevi kabul etmek için, o güne değin hiçbir vezirin aklından bile geçirmediği ölçüde geniş yetkiler istedi.(1652-1656 tarihleri arasında 10’a yakın sadrazam değişikliği olmuştur) Yaptıklarına asla müdahale edilmeyecek, hakkındaki şikayetler kendisi dinlenmeden değerlendirilmeyecek, atamalara ve azillere karışılmayacaktı. Bu şartların hepsini kabul eden Turhan Sultan Boynueğri Mehmet Paşa’dan aldığı mührü hümayunu (padişah mührü) Köprülü’ye verdi(1656). Bu tarih Osmanlı tarihinin dönüm noktalarındandır, çünkü en az 8 yıldan beri devam eden iktidar krizi bitmiş oluyordu.

Köprülü Mehmet Paşa sadrazamlığının ilk aylarında sert önlemlerle iç kargaşayı bastırdıktan sonra 1657 Haziran ortalarında donanmayla Çanakkale’ye geldi ve boğazı kapatan Venedik donanmasına saldırdı.Türklerin “kör kaptan” dedikleri amiralleri Mocegino’nun öldürülmesi üzerine Venedikliler Çanakkale Boğazı’nı açmak zorunda kaldılar. Bozcaada ve Limni geri alındı.

İsyan eden Erdel prensinin üzerine yürüdü ve Balkanlarda önemli başarılara imza attı. Uyvar fethedildi ve Erdel yeniden Osmanlı Devletine bağlandı.Arkasından Anadolu Beylerbeyilerin de desteklediği ve tamamen sadrazamı hedef alan Celali isyanı başladı. 31 paşanın idamıyla sonuçlanan bu isyanı bastırdı ve Anadolu’da Celali isyanlarının sonunu getirdi.1659’da Kırım Tatarları ile birlikte Rus ordusunu dağıttı.

Köprülü Mehmet Paşa’nın sadaretinde, devletin bünyesinde görülen çalkantılar ve isyanlardan ümide kapılan Fener Rum Patriği III.Partemies, Eflak voyvodası Konstantin’e halkı isyana hazırlamasını isteyen bir mektup göndermiş ancak mektubu götüren ulak yakalanmıştı. Köprülü tahkik için Patrik’i huzuruna çağırıp mektubunu göstermiş ve ne yapmak niyetinde olduğunu sormuştur. Patriğin niyeti anlaşılmakla birlikte Patrik Parmakkapı’da asılmıştır.Köprülü gösterdiği şiddet ile hem rakipleri arasında şiddet salmış, hem de Patriğin asılmasıyla halk arasında sevgi kazanmıştır.

Sadarete geldiği zaman, etrafındakilere devletin kendisinden, gösteriş değil hizmet beklediğini ifade eden Köprülü, hayatının sonuna kadar bu düstura sadık kalmıştır. Köprülü, devleti içine düştüğü kötü durumdan kurtarmış olmakla beraber, tarihçiler tarafından merhametsizliği dolayısıyla tenkit de edilmiştir.Rakiplerini ezmiş, isyan ruhunu Anadolu’da yok ederek en büyük Celali isyanına son vermiştir. IV.Murat’ın ölümünden sonra her bakımdan bozulan idareyi derleyip toparlamış, iç ve dış düşmanları sindirmiş, devlet otoritesini ve itibarını yeniden tesis ederek şan ve şöhret kazanmıştır. Kendisinden önce peş peşe gelen sadrazamların hiç biri bu önemli işlerin üstesinden gelebilecek kapasitede değildi.Köprülü bu boşluğu kapatarak devlete büyük hizmetlerde bulunmuştur. Köprülü Mehmet Paşa icraatlarında IV:Murat’ı kendisine model alarak, Osmanlı Devleti’ne Kanuni devrini adeta yeniden yaşatmıştır.

Hayatının sonlarına doğru patlak veren ve İstanbul’un hemen hemen üçte birini kül eden yangın felaketini (24 Temmuz 1660) izleyen kıtlığın ve salgın hastalıkların yeni felaketlere yol açmasını önlemiştir.

Köprülü Mehmet Paşa 5 yıldan biraz fazla sadrazamlık yaptıktan sonra 30 Ekim 1661 günü Edirne’de öldü.Cenazesi İstanbul’a getirilip Divanyolu’nda yaptırmış olduğu külliyedeki türbesine gömüldü. Yerine vasiyeti üzerine büyük oğlu Fazıl Ahmet Paşa sadrazamlığa getirildi.

Devlet-i Han Mehemmedde Mehemmed Paşa
Beş sene on gün üç ay oldı vezir-i azam
Ahdiya oldı vefatına bu mısra, tarih
Köprili mülk-i adem köprisine basdı kadem 1072 H
kıtasıyla sadaret müddeti ve vefat tarihi türbesinde gösterilmiştir.

Köprülü hayır işlerine de büyük önem vermiştir. Anadolu’da ve Rumeli’de cami, mescit, mektep, hamam ve dükkanlar yaptırıp; bunlar için mülk köylerinin bütün hasılatını vakfetmiştir. Döneminde yaptırılan bazı eserler şunlardır:
Yanova: Cami, mektep, dükkanlar, Körös nehri üzerinde değirmen.
Turhal: Han
Vezirköprü: Çeşme, namazgah, su yolu.
Lefke: Karaoğlan-Beli denilen yerde cami, mektep, han.
Şam: Cisr Şugur’da cami, mescit, mektep, han.
Gümüşhacıköy: Cami, mektep, han.
Bolu sancağı: Taraklı kasabasında cami ve mektep.
Hendek ile Sapanca arasında uzun bir köprü

 

 

Facebooktwittergoogle_pluspinterestlinkedin